Geçmişi düşünüyorum, delikanlılık çağım, imkanlarım ve hayatımdan kesitler. Çok uzun süredir iş hayatının içinde olmam ve bu hayatın bana kazandırdığı terbiye, iş ahlakı, kişisel gelişim gibi başlıklarda beni resmen donattı. Ailemin bana verdiği terbiye ile bu birikimler birleşince ortaya senden nefret eden bir benin çıkmaması neredeyse imkansız bir hale geldi.
Gençlik yıllarımda, tabiri caizse öküzlük yıllarımda bile gerek toplum içinde gerek birebir insan ilişkilerimde insanlara her zaman saygı göstermiş, hatta yeri geldiğinde kendi hakkı olanı alamadığı için kimseye müsamaha göstermeden ceketi alıp gitmişimdir. Ayıya sormuşlar ensen niye kalın diye, her işimi kendim gördüğüm için demiş. Sen nerden bilecen bu deyimi, benimki de laf…
Sen yok musun sen 🙂 Minnak seni… Senin sefil karakterin üzerine o kadar yazılacak şey vardı ama yazıp yazıp sildim. Niye biliyor musun? Sorun sen değilsin, seni yetiştiren anne ve baban. Esas büyük problem onlarda, çünkü muhtemelen onlar şehirli değiller, şehir hayatını bilmezler, toplumun edep, adap ve liyakat gibi değerlerinden bihaberdirler.
Muhtemelen önce baban ya da deden geldi şehre, sanki tavuğuna “kış” diyorlardı köyünde, dürttü bir şey onu orada, kalktı “ŞEHRİN TAŞI TOPRAA ALTIN” diyerek geldi buraya. Ah, o şehri teşvik eden siyasetçilerin de… Seee seee seeee…
Köyünde kaldırım olmadığı için yolun ortasından yürür, kalabalık ortamlarda daha önce hiç bulunmadığı için ayı gibi bağırarak konuşur, yere niye tükürür insan diye hep düşünmüşümdür. Lakin herhalde bir nevi toprak sulama ritüeli olsa gerek ve en kötüsü de gerekli olan kişisel gelişimini tamamlamadığı için hiçbir şekilde toplumun içine entegre olamadı. Olamadığı gibi kendi topluluğunu yaşadığı büyük şehir içinde kurmak için akrabalarını getirdi ve sonunda “Şehir köylüsü” olarak kalan hayatını sürdürdü.
İşte sen bu yığınların döl israfısın. Bu yığınlar bugün büyük şehirleri istila ettiler. Bu yığınlardan bugün edep, haya, ahlak beklemek bir yana dursun, var olan düzeni bozdular, mevcut kaliteyi yok ettiler. Senin geldiğin birçok şehre ben gittim. Gittim, gördüm, konuştum ve fark ettim ki aslında gidenlerin profili bir baltaya sap olamayanlar… Sanki şehir değiştirince aydınlanma yaşayacak yapraam…
Bu yazının konusu sen olmayabilirdin. Eğer senin ataların şehre geldiğinde şehirli karı sikmek peşinde koşmayıp, tarlayı satıp pavyonda yemeyip, semtlerde kapıcı mafyacılığı oynamaktan ziyade biraz daha kendini geliştirip kendine bir şeyler katma peşinde olsaydı, bugün çok daha başka yerlerde olurduk. Ama nerede o vizyon, köyde okuyor muymuş ki şehirde okumak, okutmak aklına gelsin…
Geldik mi ana fikre; easy money (kolay para). Türkçesini de yazayım ki salak salak bakma “bu ne” diye. Senin atalarının peşinde koştuğu, en kestirmeden ulaşmaya çalıştığı, başkasının hakkına hukukuna çöreklenerek elde etmeye çalıştığı, dili, aklı, sözleri yetmediğinde kaba kuvvete başvurduğu, kendi ailesine zulüm ettiği yetmediği gibi bunu çevresindekilere de yaptığı bir israfın dölleri bugün seni oluşturuyor işte.
Senin ne bir siyasi duruşun, ne bir görüşün, ne de yorum yapacak bir çapın var. Kocaman bir boşluksun bu dünyada. Bu öyle yüce bir devlet ki senin gibi boşlukları bile benimle aynı haklarla donatıyor. Siyasetin içinde ve dışında fikri olmadan zikri olan bir hiçsin. Kim sana azıcık kuyruk sallasa ardında koşan hayvandan hallice bir şeysin. Uçkuruna sahip çıkamayan amip gibi bölünerek çoğalan ve maalesef ülkenin ayaklarına bağlanmış tonlarca yükün kendisisin sen. Sen olmasan, bugün dünya sıralamalarında sonlardan değil başlardan sayılır, olumsuzluklar şampiyonu değil güzel şeyler liginde mücadele ederdik.
Sen bana borçlusun, yıllar borçlusun, huzur borçlusun, para borçlusun, hak borçlusun… Ben ise sana hiçbir şey borçlu değilim biliyor musun. Çünkü bir gün olsun seni kendimden ayrı görmedim, bir gün olsun senin hakkına el uzatmadım, bir gün olsun sana saygısızlık etmedim.
Seni görmedim mi sanıyorsun? Seni öyle yerlerde gördüm ki, bugün seni ben 100 metre öteden tanırım, “A” demeden annenin babanın profilini sana okurum… Sen doğal ortamındasın, menfaat dünyandasın, ben senin doğal ortamına misafir oldum. Senden değilim ama yeri geldiğinde işimi yaptım, yeri geldiğinde aynı sofrada seninle yemek yedim. Yancın değilim, paramı sen olmasan da kazandım. Ama bir şeyi çok iyi biliyorum ki sen çok vasıfsızsın. Sen bu ülkenin bitmeyen bir safrasısın ve ülkenin safra kesesi okadar şişti ki malesef safra kesesi ameliyatı şart.
Okuduğunu anlayacak kapasiten olmadığından ve ortalama dikkat süren standart bir primattan bile düşük olduğu için ChatGPT’den dev hizmet.
Bu metin, yazarın toplumdaki bazı kişilere yönelik eleştirilerini ve hayal kırıklığını ifade ediyor. Yazar, bu kişilerin kültürel ve ahlaki değerlerden yoksun olduğunu, kendilerini geliştirmediklerini ve bu durumun toplumsal düzeni ve yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini düşünüyor. Özellikle “şehir köylüsü” olarak nitelendirdiği bu kişilerle ilgili duyduğu öfkeyi ve rahatsızlığı açıkça dile getiriyor.