Söze başlamadan önce;

Girizgahta önce kendimi tanıtmam gerekir mi yada direk söylemek isteyip söyleyemediklerime odaklanıp onları yazmalı mıyım diye düşündüm yada ekstra bir sayfa açarak orada bir vizyon misyon gibi mi yapsam dedim ve sonra hepsinden vazgeçtim.

Ne kendimi tanıtmak istiyorum ne de bu sayfayı ne amaçla açtığımı anlatacak kurumsal bir nedenim var.

Ben insan sevmiyorum. Bunun sebeplerini, nedenlerini, niçinlerini burada yazacağım.

Yazmak istememin bir sebebi var aslında; birçok insana göre internet dünyasıyla çok uzun yıllar önce tanışmış ve internetin o büyülü dünyasına chat yaparak, web sayfası gezip bir tıklayıp çok uzaklara erişebilmenin heyecanını yaşarak başlamış bir insanım.

Büyüklerimin yardımı ile kendi domain’imi satın almış sanki boğazdan dayalı döşeli yalı dairesi almış gibi sevindiğim zamanlardı. Lakin aldığım domain üzerine inşa ettiğim sayfalar hiçbir zaman tam istediğim gibi olmadı.

Blog oluşturmak bir tez yazmak gibi, gelişi güzel yazamazsınız, burası bir çöplük değil (buna ben bile inanmam) desem de aslında burası bir çöplük, ve fakat bir çöplüğe bile çöpleri gelişi düzel dökerseniz ya yangın çıkar ya patlama olur. İşte benim oluşturduğum bloglar da bu sebeplerden hep yarım kaldı.

Sahibi olduğum domain altına oluşturacağım içeriğin hiçbir ehemmiyeti yoktu çünki zarf başka mazruf başkaydı. Napıcam CV koyacam, napıcam uzmanlık alanımla ilgili herkesin bildiği tüm admin guide’larda user guide’larda olan bilgileri kendi yorumlarımla mı yazıcam. Hehe çok tatlı dimi 🙂

Eksik olan şey aslında konu başlığıydı. Yani domain’in adı. Ta ki birkaç gün öncesine kadar bunu farkedememiştim. Başlık herşeydi, başlık sizin konunuzun ana fikriydi, şimdi başlığımı çok iyi attığımın farkındayım ve yaşım ilerledi, kendi domain’imi satın alabilecek kadar yetkin ve etkinim ve ne yazacağım hakkında çok net bilgilere sahibim.